Süleyman YAĞIZ www.haberakis.com 'a yazdı
AKP'nin ve bir grup yandaş yarı-aydınının dilinden düşürmediği bir sözcük var: Demokratikleşme…
AKP bir şeyi gündeme getirince yandaşı yarı-aydınları konuyu hemen "demokratikleşme"ye getiriyor. Eleştirenleri de "demokratikleşme karşıtı" olarak suçluyor.
Türkiye'de ne yazık ki böyle bir garabet yaşanıyor.
Yıllarca demokrasiyi "tramvay" olarak görenler, bugün "demokratikleşmenin mimarı" olarak sunuluyor.
Haklarını teslim etmemiz gerekirse, AKP de yandaşı yarı-aydınlar da bu işi çok ustaca beceriyor!
Demokrasinin ve demokratikleşmenin bu denli ucuzladığı başka bir ülke göremezsiniz.
***
Oysa demokratikleşmenin vazgeçilemez koşulları vardır.
Bunlardan biri ve en başta geleni "uzlaşma"dır. Uzlaşma olmazsa demokratikleşme de olmaz.
Dışarıdan gazel okumuyorum. Bunu uygulayan bir partinin mensubu olarak yazıyorum. Zira biz de iktidar olduk ve bu önkoşulun bilinciyle hareket ettik. Hemen her konuda uzlaşı aradık.
Örneğin, Anayasa değişikliği konusunda muhalefetin de -bugün AKP'li olanların da- görüşünü ve hatta onayını aldık.
İster iktidar, ister muhalefet partisi olsun, birinden birinin hayır dediği bir maddeyi değiştirmedik; değiştirme girişiminde bile bulunmadık.
AKP ve Tayyip Bey ise hiçbir konuda uzlaşmaya yanaşmıyor. Hep, "Ben yaptım, oldu"ya getiriyor.
Dolayısıyla yapılan, -başka bir yazımda da belirttiğim gibi- "demokratikleşme" değil, "dayatma" oluyor.
***
Bu vesileyle şunu özellikle vurgulamam gerekiyor:
Demokrat olamayanlar demokratikleşme adımı atamazlar.
Sayın Başbakan ise kesinlikle demokrat değil… Zira hiçbir şeye, -en ufak eleştiriye bile- katlanamıyor. "Bunlar demokrasinin gereğidir" diyemiyor.
Sayısız kişiyi mahkemeye vermiş olması bunun en somut kanıtıdır.
Başbakan istiyor ki, dediği her şey kabul edilsin, yaptığı her iş alkışlansın!
Sadece Başbakan mı ?.. Hayır!.. Cumhurbaşkanı da öyle… O da eleştiriye tahammül edemiyor olmalı ki, hiçbir eyleme izin verdirtmiyor.
***
Bu konuda ben, geçtiğimiz günlerde, Başbakan'ın yanıtlaması istemiyle bir yazılı soru önergesi verdim. Dedim ki:
"Demokrasisi kökleşmiş ülkelerde hakaret içermediği ve şiddete başvurulmadığı sürece her eylem demokratik bir hakkın kullanımı olarak kabul edilir. Ama ülkemizde bu tür eylemler polisin sert müdahalesine yol açmaktadır.
Bunun son örneği, Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül'ün Erzurum gezisi sırasında yaşanmıştır. Gazete ve televizyonların haberlerine göre, Sayın Gül, Erzurum'da çiçeklerle karşılanmıştır.
Ama 56 yaşındaki bir esnafın, üzerinde, 'Sayın Cumhurbaşkanım Erzurum'a hoş geldiniz. 25 yıldır tekstil işi yapıyorum. Çek-senet mağduru olduk. 150 bin lira borcum var. 13 nüfusa bakıyorum. Seni ve Başbakanımı çok seviyorum' yazılı pankart açmasına izin verilmemiştir.
Söz konusu esnaf, polisler ve korumalar tarafından bulunduğu yerden hemen itile kakıla uzaklaştırılmıştır."
***
Bu girişten de sonra da Başbakan'a şu soruları yönelttim:
"Gezileri sırasında devlet büyüklerine sadece gül vermek ve sevgi tezahüratı yapmak mı demokratik bir haktır?
Vatandaşların hakaret ve şiddet içermeyen pankart açmaları suç mudur, yoksa demokratik bir hakkın kullanımı mıdır?
Erzurum örneğinde olduğu gibi pankartı açan esnafın polisler ve korumalar tarafından bulunduğu yerden itile kakıla uzaklaştırılması anti-demokratik bir uygulama değil midir?
Böyle bir uygulama, vatandaşların, içinde sevgi sözcükleri de olsa pankart açmalarına izin verilmeyecek anlamına mı gelmektedir?
Vatandaşların ister protesto, ister sevgi içeren pankart açmalarından neden çekinilmektedir? Neden vatandaşlara sert karşılık verilmektedir?
Bu tür uygulamalar, güvenlik güçlerinin, dolayısıyla onların şahsında devletin vatandaşlara güvenmediği anlamına gelmez mi?
Pankart açılmasına tahammülsüzlüğü, yaşadığımız sürecin moda ifadesi olan demokratikleşmeyle bağdaştırmak mümkün müdür?
Yasaklamak yerine belli bir mesafede olmak koşuluyla vatandaşlara pankart açma ve tepkisini şu ya da bu biçimde dile getirme özgürlüğünün tanınması demokratik bir tutum olarak değerlendirilemez mi?
Bu konudaki uygulamaları keyfiliklerden kurtarmak için demokratik usul ve teamüllere uygun olarak çerçevesi belirlenen bir düzenleme yapılamaz mı?
Vatandaşa da böylece -itilip kakılmak, azarlanmak veya bulunduğu yerden zorla uzaklaştırılmak yerine- neyin yasak, neyin serbest olduğunu bilerek hareket etme özgürlüğü tanınamaz mı?"
***
Biliyorum ki, bu sorularıma tatmin edici bir yanıt verilmeyecektir. (*)
Çünkü ülkeyi, gerçek demokratlar değil, "tramvaycı demokratlar" yönetmektedir.
Onların demokratlığı, kendi özgürlükleriyle sınırlıdır.
Kendi özgürlüklerinin alanı ise tramvay durağıyla sınırlıdır.
Bunu ben değil, yıllar önce Başbakan söylemişti:
"Demokrasi tramvay gibidir. Hedefine varana kadar binersin, sonra inersin."
Bakalım, Tayyip Bey hedefine ne zaman varacak ve tramvaydan ne zaman inecek?
Doğrusu, çok merak ediyorum:
Yandaşı yarı-aydınlar, o zaman da "demokratikleşme"den söz edecekler mi acaba?
---------------------------------------------
(*) Başbakan'a yönelttiğim -üzerine şiir bile yazılan-, "Sahi, Sayın Başbakan, siz neden dertlisiniz?" konulu yazılı soru önergem işleme bile alınmadan iade edildi. Pankart açma ve demokratikleşmeyle ilgili önergem ise işleme alındı. Yanıtı geldiğinde sizlerle paylaşacağım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.